Türkiye devleti ile Suriye arasında uzun zamandır devam eden sürtüşme ve anlaşmazlık hakkında yazı döktüren,kalemşörlerin , ve benim gibi halktan bazı Sıra vatandaşlarımızın yazılarında , bir ara gerçekleşen barış çubuğunun Türkiye tarafından itilmesini ,Suriye ile olan bir damla ticari ilişkilerimizi öne süren görüş ve önerilerine saygılı olmakla beraber Devlet politikası hakkında ahkam kesmek ne kadar doğrudur merak ederim.
Devletin bu konularda yüzlerce ehliyetli uzman danışmanı,Bürokratı, profösürü var.Bu Konular onların işidir .Bizlerin bilmediği her türlü varsayımları dikkate alarak Türkiye’nin kaderini etkileyen böyle mühim bir meseleye olumlu karar verdiklerini sanıyorum.
Türkiyenin geçmişini bilmeyen kitap okuma zahmetinde bulunmayan günümüz gençleri araştırma yapmadan herhengi bir konuda fikir beyan ediyor.Tabi’ki edecek, ama bilerek etmeli.
Hakimler’de davacı ve davalıyı uzun zaman tahkik edip dinlemeden karar verebiliyormu? bir celsede biten dava varmı?
Muhalefet göstermek içinmi,toplantılar düzenleyip , bildiri dağıtıp , Üç kuruş ticari geliri dikkate alan değerli yazar veya yazar olmayan kardeşlerim. , PKK yatağı olan Suriye’nin beslediği terörislerin öldürdüğü bir türkün hayatını ödermi o ticari gelir.
Sen ticari gelir derken beyinleri bıçak gibi bilenmiş o kitleye istediğin kadar zeytin dalı uzat faydası olmaz aşağılık kompleksi ile Osmanlıdan günümüze kinlerinden geri durmazlar.
Türkiye neden müdahale ediyor diyenlere :Türkiye müdahale etmiyor kendisine kasteden ,vurmak istiyen eli tutuyor o kadar.
04.Temmuz. 2012 de Ses gazetesinde “HATAY ve ATATÜRK” ad’lıyazımdan bir pasajı tekrarlıyalım .
21 ARALIK 1937
“…İCAP EDERSE SURİYE’YE GİRERİM VE SONRA YİNE ÇIKARIM…
Suriye Başbakanı Cemil Mardam, Ankaraya gelmiş ve 21 Aralık 1937’de Atatürk tarafından kabul edilmiştir. Bu görüşmede, Atatürk Suriyelilerle olan dostluğundan bahsetmiş, tüm İslam alemi gibi de Suriyelilerin bağımsız olması gerektiğini; ancak Fransa’nın buna niyetli olmadığını belirterek;
”Fransızlar buna mani olurlarsa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Onu da tekeffül ediyorum. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfi; söz veriyorum icap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temenni ederim ki buna mecbur olmayalım. Katiyen bırakmam” demiştir.
Hatay konusunda, “Bu mesele benim için bir namus meselesidir. Biz orayı muhabere ile kaybetmedik. Bize verin demiyorum. İhtiyacımız yoktur. Bu meseleyi halledeceğiz. Bu namus meselesidir. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım.” diyerek kesin bir şekilde kararlılığını ortaya koymuştur.
Suriye’nin bağımsız olması için her şeyi göze aldığını dile getiren Atatürk’ün bu teminatına karşılık yıllardır hala kin ve nefretle toroslara kadar harita çizerek gençlerini kışkırtan dışmihrakların piyonluğunu yaparak bölgesini.P.K.K ,üssü olarak kullanan Suriye yönetimi zeytin dalından ne anlar . Yüzde yetmişbeşi Müslüman olan halkının camilerini bombalayan çocuklarını öldüren insan, nasıl bir insandır? . Dur denmemelimi ?oradaki soydaşlara kucak açılmamalımı?
Geçmiş yıllarda Türkiye’nin balkanlardan gelen vatandaşlarımızıkucaklayıp onlar için yaptığıçabaları,girişimleri ,müdahaleleri için neden ses çıkmamiştı acaba?
Elbette misafir olarak giren bu ırkdaşların arasında masum bir tavırla girecek olan hainlerde olacaktır. Devletimiz azami dikkatle titizlik göstererek bu mikropları ayıracak bilgi beceriye sahiptir.
Türkiyenin Suriye’ye zeytin dalı uzattığı,kucaklaştığı yıllarda Bir turist gurubu ile yaptığım Halep ve Şam gezisinde Suriye polisinin bir an bile yalnız bırakmadığı gurubumuzla girdiğimiz her müzede gördüğüm Suriye haritası toroslara kadar uzanmış genç dimağlara,okullarda talebelere aşılanan kin ve nefret arap milliyetciliğinde sönmez bir ateştir. Sen dilediğin kadar zeytin dalı uzat vatandaş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder