OSMANLI
TANZİMATCILARI
Tazimatın
önde gelen üç devlet adamından biri olan Fuad Paşa, hamisi Mustafa Reşid Paşa ve
Ali Paşa ile birlikte, Cebel-i Lübnan ve Şam’daki 1860 iç savaşından sonra
Suriye’de valilik yapmıştı. Halep vilayetinde 1864 vilayetler kanunu’nun
yürürlüğe konması ile görev tarihçi, hukukçu ve reformcu olan Cevdet Paşa’ya
verilmişti.
Tazimatın ilk
dönemlerinde, yönetici seçkinler arasındaki güç dengesi, bir gurup reformcu üst
düzey bürokrattan yana kaymış, bu bürokratlar genişleyen bürokrasiye kadro
sağlamak için eldeki kaynakları kullanmıştı.
Başkent çok
uzun süredir çeşitli etnik ve dini kökenden insanların bir arada yaşadıkları ve
Osmanlı imparatorluk kültürüne asimile oldukları bir merkezdi. İmparatorluğun
diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında daha ileri bir eğitim düzeyinde olan
başkent nüfusu, Batının siyası, ekonomik ve kültürel etkilerine açık olduğu için,
Batılılaşma yanlısı genişleyen bir bürokrasiye insan kaynağı sağlayabilmişti.
Tanzimatçıların
pek çoğu İstanbul doğumluydu ve aileleri başka yerlerden gelmiş olsa da çoğu
önde gelen devlet görevlilerinin oğullarıydı. İleri gelen devlet adamları
kariyerlerine II. Mahmut’un kurdurduğu Bab-ı Âli Tercüme Odası’nda
başlamışlardı; burada, dil eğitimi ve hükümet hizmetlerindeki temel eğitimi
alıyorlardı.
Tanzimat liderleri,
bölgesel özellikleri tesviye ederek yeni atanan valilerin aşırı güç sahibi
olmalarını ve vilayetlerde kökleşip yerleşmelerini önlemeyi tasarlamışlardı.
Terfi
olanaklarının gitgide azalmasına karşın, belli bir temel eğitim almış herhangi
bir Osmanlı’nın Devlet hizmetine girmesi ve yükselmesi teorik olarak mümkündü. Çünkü
makamlarda gayrimüslimler vardı. Sosyal konum, himaye sağlayabilecek kişilere
kolayca erişebilmeyi mümkün kılıyordu, ancak sosyal merdivenin alt
basamaklarında olanlarında yükselme şansı vardı.
Araplar
Osmanlı tarihi boyunca üst düzey devlet görevlerinde göze batacak kadar az bulunmuşlardı;
Tanzimat dönemindeki atama süreci de, daha önceden beri var olan bu eğilimi
devam ettirdi.
Danişment’e
göre 215 Osmanlı sadrazamından hiç biri Arap kökenli değildi, ancak 78 Türk ve
31 Arnavut sadrazama karşılık üçünün Arap kökenli olma ihtimali vardı.
Demek oluyor ki
geriye kalan 103 sadrazam Gayrimüslim devşirmelerden oluşmuştur. Osmanlı’nın
sadık tabaları!
Kaptan-ı Deryalar
arasında Arap yoktur, Başdefderdarlar arasında bir reisülküttablar (hariciye
nazırına verilen bir ad) arasında ise dört Arap vardır. (divan katiplerinin
başı olup Tanzimat’tan önce Müslüman
Araplar, İmparatorluğun adli yönetiminde geleneksel bir yere sahip olsalar da,
bu dini hiyerarşinin daha üst kademelerinde yine İstanbul’da yetiştirilmiş ve
yüksek idari mevkilerle bağlı insanlar görev yapmaktaydı.
Yusuf Ziya el-Halidi,
Halil Ganem ve Nafi el-Cabiri, meclisteki en faal ve sözünü en sakınmaz mebuslardı.
Halep’ten Sadi ve Manuk , Bağdat’tan Abdürrezzak, Suriye’den ise Nükula Nakkaş,
Nevfal ve Abdurrahim Bedran’dı.
Tanzimatçılar
ile Tanzimat öncesi yönetici seçkinler arasındaki ayırım, sosyal kökenden çok
eğitim ve yetiştirilme farklılıklarından kaynaklanıyor, ama bu özellikler Tanzimatçıları
halktan gitgide daha çok uzaklaştırıyordu.
George
Antonius bu muhalif guruplardan birini “Arap milliyetçi hareketinin ilk örgütlü
çabası diye tanımlayınca pek çok araştırmacı Suriye’deki muhalefetle yakından
ilgilendi. Suriye’de sözde ya da açıkça ayrılıkçı amaç güden en az iki gizli
örgüt bulunmaktaydı.
Bunlardan ilki,
Faris Nimir’in başını çektiği cemiyetti ve 1875–1883 arasında faaliyet
gösterdi. Hem Hıristiyanları hem de Müslümanları hükümet karşıtı ve Türk
karşıtı bir program çerçevesinde
toparlamayı hedefleyen genç Hıristiyanlardan oluşan bu cemiyet edebi kültürel
Arap kimliği üzerinde duruyor, Antonius’un sözleriyle “gerçekten ulusal temele
dayanan bağımsız siyasi bir devlet kavramı” nı biçimlendirmeye çalışıyordu.
İkincisi ise,
ulama, toprak sahibi ve tüccar olarak sivrilmiş aileleri (bazılarının Osmanlı
devletiyle yakın bağları vardı) temsil eden 1878 başlarında kurulmuş bir
Müslüman eşraf örgütüydü.
Araştırmacıdan:
Mithat Paşa’nın Attığı Maya Tutmuştur
Mithat
Paşa’nın Suriye’ye vali olarak sürgüne gönderilmesi, bu örgütlenme dönemiyle
çakışmaktadır ve onun yıkıcı kışkırtmalara karışmış olduğu iddiası, Suriye’deki
huzursuzluğun araştırılmasını daha da ilginç hale getirmiştir.
Mithat Paşa
Vali olduğu Suriye de bulunduğu müddetçe, Suriye’deki şeyhlerle istişare ederek,
Mısır valisi Kavalalı Memet Ali Paşa’nın yaptığı isyan gibi Osmanlıya karşı
isyan hazırlamış, Padişah Abdülaziz’i tahtan indirip Abdülhamit’i nasıl Makama getirmişse
Abdülhamit’i tahtından indirmek için, Osmanlı aleyhine bu gizli faaliyetleri
yürütmüştür.
Mithat Paşa’nın gizli çalışmalarını isyan hareketlerini
öğrenen Abdülhamit yakalanarak İstanbul’a getirilmesini emredince Vapur İzmir’e
geldiğinde beni Gayrimüslim devletlere teslim edin diyecek kadar küçülen bu
zat, yenilikçi diye Caddelere ve okullara ismini verdiğimiz Mithat Paşa
Suriye’deki bu günü hazırlayanlardan birisidir .
O günlerde
Türk ve Osmanlı karşıtı muhalif olarak yetiştirdiği insanların torunları atalarından
öğrendiği düşmanlığı günümüzde tatbik etmektedirler. Mithat Paşanın attığı maya
tutmuştur.
Araştırmacı: Fahrettin SARAÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder