NUSEYRİLER, NUSEYRİLERİN
TÜRK’LÜĞÜ
Çukurovada’daki Fellahların(Nuseyri
Alevileri’nin ) kimlikleri ve göçüşleri nedenleri yönünden 1536 senesinde
yazıldığı anlaşılan, İstanbul’daki başbakanlık arşivinde 450 özel sayılı
tapu(tahrir)defterinde Garipler Cemaatı(cemaati gariban)bölümünden ve
Handwörterbuch des İslam ile Brockhous ansiklopedilerinden aydınlatıcı bir
fikir edinilmektedir.
450 özel sayılı.Adana tapu
defterlerinde Garipler Cemaati için 37.sayfada:Bu gurbet taifesi Çukurova’da
Adana sancağında olduklarından Adana sancağına yazılıp her evliden yılda
ellişer Halep akçesi vermeyi iltizam(kesmek)ettikleri
sebepten yeni deftere böyle kayıt alındı.Bekarlarından dahi yılda yirmibeşer
akçe alınıp ziyade alınmaya denmektedir.
Garipler Cemaatinin evli
reayası(Vergi veren halk) 68 ve bekar reayası 23dür ve Beğendikoğlu
Derviş,Canbeyoğlu Gani,Özgüroğlu Ali,İlbeyoğlu Yakup,Tokhanoğlu Seyit gibi
katkısız Türk baba(soy) adı taşımaktadırlar.
Gurbet taifesi ve Garipler
Cemaati deyimleri yurdundan uzaklaşmış, kimsesizler topluluğu anlamına gelmektedir.
Sanılır ki bunlar Orta Çukurova'ya göçen Nuseyrilerin öncüleridir.
Handwörterbuch des islam’da
Nuseyrilerin 15. yüz yıldan beri dağnık halde Çukurova’da bulundukları
yazılıdır.Bu İslam ansiklopedilerinden öğrenildiğine göre Nuseyri’ler haçlılar
ile savaşmışlar,ancak tarikatları yüzünden Baybars ve Timurlenk’in baskısına
uğramışlardır.Mısır Türk Memlük sultanı Baybars Nuseyrilerin Sunni olmaları
için çalışmış ve oturdukları yerleri camilerle bezemiştir.Timurlenk ise bunlara
karşı pek kıyıcı davranmıştır.(1401)
Brockhous ansiklopedisi Nuseyri’lerin
872 yılında İsmaillilerden ayrıldıklarını ve bunun üzerine Irak’tan Suriye’ye
geldiklerini bildirmektedir.Bu göçün temel nedeni de 872 yılında halife olan
Mütevekkil Aleallah’ın İslam fırkalarına ve özellikle tarikatlere amansız
mücadele açmasıdır. Bundan ötürüdür ki;11.Şii imamı Alioğlu Hasan El Askeri’nin
Irak başkenti Sammara’da eğleşmeye zorlanması ve 873 de vefat etmesi üzerine
vekili Nusayr’e bağlanarak ondan isim alan Nuseyriler kuzeybatı Suriye’de
Cebelan Ansariye’nin (Eski lukkam-Bargylus dağının)kuş uçmaz kervan geçmez
tepelerine sığınmışlardır.
Cebel Ansariye’de incelemeler
yapmış olan Prf. Dr. Ewald Banse Nuseyriliği toroslardaki tahtacı Türkmenlerin
alevi tarikatına benzeten (Die Türkei Eine Moderne Geographie eserinde) şöyle
demektedir;
Yapılan bu açıklamadan
öğreniyoruz ki Garipler Cemaati(topluluğu)Sünni Cemaatlere uygulanan onda bir
ürün vergisinden muaf tutuluyor ve daha fazla alınmamak şartıyla bekar bir
çifti yılda 25 akçe ödemekle yükümlü bulunuyordu. Bu ilgilenmede kuşkusuz
Ramazanoğullarından Piri Paşa’nın büyük rolü olmaktadır.
Buna karşılık Sünni Cemaatlerin
tümünde babalarda genellikle Arap isimi taşımaktadırlar. Bu ise Garipler
cemaatini oluşturanların sayılarını belirlenmesi yönünden pek ilginçtir.
İsmailler İmam Cafer Sadık’ın
büyük oğlu İsmail’in kurduğu tarikatın mensuplarıdırlar. Şiiliğin bir kolu olan
bu tarikat Arap milliyetçiliğini aşılamaya çalışmış ve siyasal amaç güdmüşlerdir.
Mısır’da (Kuzey Afrika) Fatimiler devletini oluşturan (909-1171) İsmaillilerdir.
Burada oturan insanlar eski Hitit
(eti) tipinin bütün nitelikleri ile korumaktadırlar.Bunların çoğu Sünni’lerden
gördükleri ağır hareketten ve işlemlerden dolayı kendilerini fellah(çiftçi)
diye adlandırmak zorunda kalan,Nuseyriler’dir,
Nusayrilerin ıraktan gelişleri ve
şamanizmi okşıyan Alevilikleri göz önünde tutulursa Suriye’den Hatay
Çukurova’ya göçü tercih etmelerinin nedenini ırk sorununda aramak gerekir
Realite şudur:
Abbasiler
devrinde Türkmenistan’dan Horosan yolu ile büyük akınlar olmuş ve özellikle Mutassım’ın
halifeliği sırasında (833-842) Irak Türkler ile dolmuştur. Bunlardan bir kısmı
şaman’lığın etkisi altında, kalmış Türkmenler gibi şia mezhebinin tarikatlarına
girmişlerdir.
Böylece
imam Hasan El Askeri’nin kurduğu şia tarikatından Nusayriliği benimseyenlerin
kuzey Suriyeli arap oldukları iddiası yersizdir ve politiktir. Kaldı ki Kuzey
Suriye halkının büyük çoğunluğunu Abbasiler, Tolunlar, Hamdanoğulları,
Selçuklular, Eyyübiler ve Mısır Türk Memlukleri devrinde yerleşen Türkmen
aşiretleri oluşturmuşlardır.
Adana, Tarsus’ta adları
bahçeciler olarak geçen. Nuseyri Alevilerin kendi aralarında Arapça
konuşmalarına gelince: Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Osmanlı
İmparatorluğunun gerilemeye başlayıp bilgisizliğin kök saldığı devirlerde softa
hocaların ayırıcı propagandaları, Cahil Şeyhlerin tarikatı savunmaları yüzünden
Sünni soydaşları ile kaynaşamadıkları ve toplu kaldıkları için kuzey Suriye’de
öğrendikleri kırık Arapçayı unutmamışlardır.
Buna tipik bir örnek, evelce
Adana’da mahallede oturan Girit’li göçmenlerdir. Bu Türk vatandaşlarımız bir
arada yaşadıkları sürece hem Rumca hem Türkçe konuşmuş. Sonra Rumcayı
unutmuşlardır.
Garipler Cemaati Nusayri aleviler
için, diğer bir başka politik söylentiye karşılık şu açıklamayı yapalım ki,
İbrahim Paşa’nın Çukurova’yı işgali zamanında (1834-1840) getirilen fellahlar
ile alevi vatandaşlarımızın hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü iyi cins şeker
kamışının üretimi için fidelerle birlikte getirilen fellahlar Mısır’lı
kipti’lerdir ve 1840 yılına ait Adana şeri mahkeme kayıtlarından öğrendiğimize
göre sayısı pek az olan bu fellahlar memleketlerine dönmeyerek bölgede kalmış Sünni
mezhebine girmişlerdir.
İbrahim Paşanın şeker kamışı
ekimini öğretmek, için bahçeciliği teşvik etmek üzere Suriye’den birçok
kalifiye Arap çiftçi (fellah) ailelerini getirerek bölgemize iskân ettiği
hakkında çıkarılan söylentilerin gerçekle bir ilgisi yoktur. Evliya Çelebi seyahatnamesinde
belirtildiği üzere Çukurova şeker kamışının ekimi 17.yüz yıldan beri geniş
çapta yapılmakta idi.(sene 1671)
1834.İbrahim paşa’nın zamanında
siyahi zencilerden Adana bölgesine getirilenler daha çok olmuştur. Bunlardan Yumurtalık
Ceyhan nehri arasına topluca iskan edilenlerin, o vakitler Afrika’daki gibi
ilkel bir hayat sürdükleri Langulua’nın seyahatnamesinden öğrenilmektedir.
Bu siciller Adana
müzesindedir.1720’ senesine ait 5. numaralı defterde mahallelerde atılan, vergi
dolayısıyla bahçecilerden söz edilmektedir.1749 tarihli ve 29 sayılı defterden
ise bahçeciler mahallesinin İlyasağa, döşeme, mirza, çelebi, Akkapu ile sultan
ve adasakaoğlu semtini kapsadığı öğrenilmektedir. Şunu da açıklamamıza
ekleyelim ki eskiden Nusayri bahçecilerin
büyük saygı gösterdikleri şeyhleri de İbrahim paşa’nın getirdiği Fellahlar ile
hiçbir ilişkilerinin bulunmadığını. Kendileri ile yapılan yansız görüşmelerde “kimliklerini soyağaçları
ile belgeleyerek” Türklüklerini kanıtlamışlardı. Şeyhlerin üzerinde oturdukları
(ibadet ettikleri) posta’da horasan postu denildiğini biliyoruz
İşte bu
gerekçelerle birlikte Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1516) da Nusayrilerin
oturdukları Adana köylerinde Tokbeyoğlu, Tokşahoğlu, Sevindikoğlu, Dündaroğlu, Seçilmişoğlu,
Torluoğlu, Tokşahoğlu, Karabeyoğlu ve İlaldıoğlu gibi Türk baba adını taşıyan
reaya çoğunluktadır.
Nuseyrilerin
kurdukları: Köylüoğlu, Yalmanlı, Salmanbeyli, Dağlıoğlu, Oba, Candıroğlu, Ada sokağı
ve Akkapı ise katkısız Türkçedir.
Bu
kuruluşlar, o vakitler çevresinde Türkmen aşiretlerinin kaynaştığı ova
kesiminde bulunmaktadır. Çukurova’ya ilk göçen Nusayrilerin buralara
yerleşmeleri Araplardan olduğu gibi
Türkmenlerden çekinmediklerini, yani aynı kanı taşıdıklarını gösterir.
Şurasında
söyleyelim ki, resmi kayıtlarda Nusayri veya fellah deyimlerine Adana şer’i
mahkeme sicillerinde rastlanmamaktadır
Atatürk,
Yıldırım ordular grubu komutanı iken 2.nci ve 7.nci orduya gönderdiği, 3 kasım
1918 günlü emrinde belirtmiştir. ”Harp dairesi arşivi sayı 5280/4 ve 18 kayıt
numaralı , günlük emrin 2.nci fıkrası şöyledir: “Cebel, Seman, Katma yöresinin Türklerle
meskun olduğu ve Halep ahalisinin dörtte üçünün Arapça tekellüm eder (konuşur)
Türk olduğu her vesile ile hatırda tutulmalı ve her davada bu esas ittihaz
edilmelidir.
Atatürk
17 şubat 1931 de Adana Türk ocağını şereflendirdikleri vakit yapmış oldukları
konuşmada da bu konuya değinmiş ve bölgenizde 70 bini aşkın yabancı dil konuşan
vatandaşımız vardır. Bu sorun üzerine ciddiyetle eğilmek gerekir. Çünkü bir
ulusun benliğini dili ortaya koyar. Türk milletindenim diyen insan her şeyden
önce behemehal Türkçe konuşmalıdır, demişlerdir.
Ata’nın
bu direktifleri iledir ki Türk ocaklarının kapanışından sonra (1934-1937) de halkevleri,
vilayet ile sıkı işbirliği yapılarak bu soydaşlarımız için yer yer kurslar
açılmış ve oturdukları mahallelerin okullar ile bezenmesine çalışılmış idi.
Handwörterbuch des İslam’da 1921 istatistiklerine
dayanılarak verilen bilgiye göre Nusayrilerin %82 si Hatay ve Çukurova’da
bulunmakta idi. Bunların büyük dedeleri, 450 özel sayılı adana tapu defterinden
anlaşıldığı üzere Suriyeye göçtükleri vakit, Türk soyadı taşıyorlardı.
Kaynak:
Tarih Boyunca Adana Ovasına Bakış
S.295.296 8.Baskı Adana 1990
Türklerin Anadolu’ya Akını Kasım
Ener - Muharrem Bayar Güneyde Kültür-cilt:11-sayı:124 Kasım-Aralık 2000 sayfa
25
Eserlerden Derleyen: Araştırmacı:
Fahrettin Saraç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder