HATAY VE ATATÜRK


HATAY VE ATATÜRK


KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU DÜŞMAN ELİNDE ESİR KALAMAZ

 
Hatayın o günlerinden kesitler

11 Aralık 1918 günü 400 Ermeniden oluşan bir Fransız taburu Dörtyol’u ve Payas’ı işgal etti. Tehcir sırasında göç ettirilen Ermenilerden geri dönenler de Dörtyol çevresinde toplanmış olduklarından bu civardaki ermeni nüfusu 10.000’i aşmıştı. Fransız taburundaki Ermenilerle 

Ermeni çeteleri taşkın saldırgan davranışlarıyla yöredeki Türkleri tacize ve işkence etmeye başladılar. Bunun üzerine silahlanıp dağa çıkan Türkler örgütlenerek çete kurdular saldırılara karşı koydular, hemde halka güven vermeye başladılar. Bu çeteler daha sonra  Kuv-yı Milliye’ye katıldılar ve bölgedeki işgal birlikleri üzerine baskın ve saldırılar düzenleyerek onları yıldırdılar.     

Ayni şekilde Antakya, Reyhanlı ve Kuseyr (Altınözü) bölgelerinde kurulan ve Maraş’taki Kolordu’ya bağlı olarak faaliyet gösteren çeteler de Fransızlarla mücadele ettiler, onlara adım attırmadılar rahat nefes aldırmadılar. bu mücadelenin devamı olarak Eylül 1920 ‘de Kırıkhan Hassa arasında meydana gelen Boklukaya savaşı çetelerin zaferiyle sonuçlandı. 1921 yılı ilkbaharında  ise  Kusyr’de ve Yayladağı civarında çeteler duruma hakim iken buraya Antakya’dan ve  Lazkiye’den dağlık bölgelerdeki savaşlar için özel olarak yetiştirilmiş subay ve askerlerden oluşan takviye  Fransız birlikleri gönderildi. Bunlara karşı çeteler cephe oluşturmuş, mücadeleye başlamışlardı. Ancak Ankara iltilafnamesi görüşmeleri nedeniyle mücadelenin durdurulması ve çetelerin çekilmesi emri geldi. Temmuz 1921’de çeteler Anadoluya çekildi.

Bunu takip eden günlerde, 8 Ağustos 1921 tarihinde Fransız yüksek komiserliği İskenderun havalisinde Fransız işgali altında özerk bir “Sancak” teşkilatı kurulmasını öngören yeni bir kararname yayınladı. Buna göre Sancağı bir “Mutasarrıf” yönetecek ve Halep Devlet Reisi’nin yetkilerine sahip olacaktı. Türkçe Arapça gibi resmi dil kabul edilecek, Sancak’ın kendine mahsus bütçesi olacaktı. 12 Eylül 1921’de yeni bir kararla, halkı Araplardan oluşan harim (Reyhaniye hariç) sancak’tan ayrılıp Halep’e, büyük bir Türkmen nüfusunun yaşadığı Bayır-Bucak bölgesi ise Lazkiye’ye bağlandı.

Ankara’da  Fransız temsilcisi Franklin Bouillon’la Haziran 1921’de başlayan ve iki devlet arasında devam etmekte olan savaşı durdurmayı amaçlayan görüşmeler sonucunda, 20 Ekim 1921 günü Türkiye ile Fransa arasında Ankara itilafnamesi imzalandı. Bu itilafname (ön barış anlaşması ) ile savaş sona erdi.

Türkiye ile Fransız işgal bölgesi olan Suriye arasında, Payas’tan başlayıp, düz bir hat halinde Kilis’e ve oradan Fırat’a doğru uzanan bir sınır çizildi. İtilafname ile belirlenen bu sınıra  göre İskenderun Sancağı sınırlarımız dışında kalıyordu. Fakat itilafnamenin 7. maddesi hükmüne göre, İskenderun mıntıkası için özel bir idare şekli kurulacak, mıntıkanın Türk ırkından olan sakinleri kültürlerini geliştirmek için her türlü kolaylıktan ve imkânlardan yararlanacak, Türk dili orada resmi dil niteliğine sahip olacaktı.

Türkiye ile Suriye arasında çizilen sınıra göre Dörtyol (Payas dahil) ve Hassa, Türkiye sınırları içinde kalmış, Fransızlar 1921 yılının son günlerine kadar Erzin’i ve Dörtyol’u boşaltarak güneye çekilmişler, daha sonra durumu ihtilaflı olan Hassa da sınırlarımız içine alınmıştı. 1922 yılı sonunda. Belen Kaza teşkilatı, dışardan gelen Ermenilerin yerleştirildiği Kırıkhan’a nakledildi. Kırıkhan ilçe, Belen ise Kırıkhan’ın nahiyesi oldu. Bu yeni dönemde Antakya, İskenderun ve havalisi Türkleri Anayurttan ayrı yaşamaya alışamamışlar, her fırsatta Türkiye’den, memleketlerinin işgalden kurtarılması talebinde bulunmuşlardır.

Nitekim Gazi Mustafa Kemal Paşa, Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı sıkıntılı bir dönemde, 15 Mart 1923 ‘te Adana’ya geldiğinde Antakyalılar kendisini karşıladılar. Burada Gazi Paşa kendilerine “Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde esir kalamaz!” sözüyle kurtuluş vaat etti.

 
Derleyen Araştırmacı: Fahrettin Saraç

Kaynak: Mehmet Tekin   Antakya 2002 Hatay Devlet Reisi Tayfur Sökmen                                                       




Atatürk 8 Ocak 1937 bakanlar kurulunu toplayarak “Hatay benim şahsi meselemdir” diyerek kararlılığını göstermiş ve yanında bulunan genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’a şu mesajı vermiştir.

“…. Keyfiyeti Fransız Büyükelçisine ta başlangıçta açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumda böyle bir meselenin Türkiye ile Fransa arasında silahlı ihtilafa müneccer sürüklenmesi katiyen mümkün değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum. Şayet ufukta bu yolda binde bir ihtimal belirse bile, Türkiye Cumhuriyeti Reisliğinden ve hatta Büyük Millet Meclisi azalığından da çekileceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam edeceğim”

 
27 Ocak 1937

Milletler Cemiyeti Konseyi’nde yapılan toplantı sonucunda İskenderun Sancağı’nın “Ayrı Bir Varlık” olduğu kabul edildi. Atatürk, 27 Ocak 1937’de İskenderun Sancağı’nın bağımsızlık kararı üzerine Başbakan İnönü ‘ye çektiği telgrafla diyorki.

“Bu eser Cumhuriyet Hükümeti’nin milli meseleler üzerinde ne kadar şaşmaz bir dikkatle durduğunu ve onları en makul tarzlarda bitirmek için basiret ve feragatle hareket ve faaliyete geçebilecek enerji ve kabiliyette bulunduğunu gösteren yeni bir örnek olmuştur. İçten ve hakikaten bağlı olduğu dostlukları rencide etmeksizin Milli meselenin halini, Cemiyeti Akvam Konseyi’nde bir neticeye vardırmak hususunda gösterdiği yüksek kıyaset, durendişlik ve karardan dolayı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini bende sureti mahsusada tebrik ederim.

Bu tebriklerimi, teşekkürlerimi de ilave ederek bütün icra vekilleri ve Büyük Erkanı Harbiye Reisi arkadaşlarımıza tebliğ buyurmanızı rica ederim   Kemal Atatürk”


21 ARALIK 1937

“…İCAP EDERSE SURİYE’YE GİRERİM VE SONRA YİNE ÇIKARIM…

Suriye Başbakanı Cemil Mardam, Ankaraya gelmiş ve 21 Aralık 1937’de Atatürk tarafından kabul edilmiştir. Bu görüşmede, Atatürk Suriyelilerle olan dostluğundan bahsetmiş, tüm İslam alemi gibi de Suriyelilerin bağımsız olması gerektiğini; ancak Fransa’nın buna niyetli olmadığını belirterek;

”Fransızlar buna mani olurlarsa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Onu da tekeffül ediyorum. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kafi; söz veriyorum icap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Temenni  ederim ki buna mecbur olmayalım. Kat’iyen bırakmam” demiştir.

Hatay konusunda “Bu mesele benim için bir namus meselesidir. Biz orayı  muhabere  ile kaybetmedik. Bize verin demiyorum. İhtiyacımız yoktur. Bu meseleyi halledeceğiz. Bu namus meselesidir. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım.” diyerek kesin bir şekilde kararlılığını ortaya koymuştur.

Hatay Cumhuriyeti, her an Türkiye’ye katılmayı bekleyerek 23 Haziran 1939’a ulaştı.Bu arada büyük Atatürk, Hatay’da Türk bayrağını görmeden hayata gözlerini kapamış, bu güzel günü onunla kutlayamamak, gönüllere büyük acı vermişti.

23 Haziran 1939 günü Türkiye ile Fransa arasında Paris’te ve Ankara’da ayni zamanda imzalanan ikili antlaşma Hatay’ın Türkiye’ye ilhakını onaylıyor ve 24 haziran tarihli gazeteler “HATAY ARTIK BİZİMDİR” diyorlardı. Resmi ajans ise Paris ve Ankara’dan bu mutlu haberi şöyle bildiriyordu

 

 

ANKARA’DA

Ankara, 23 (AA) Hatay’ın Türkiye’ye ilhakına Mütedair mukavele ve merbutatı bugün saat:13.30’da Hariciye vekaleti kütüphane salonunda Hariciye vekili Saracoğlu ile Fransız Büyük elçisi arasında merasimle ilan edilmiştir.

 

PARİS’TE:

Paris, 23(AA) Bugün öğleden sonra saat: 18.30’da Hariciye nezaretindeki hususi merasimle, Türk Fransız karşılıklı yardım deklarasyonu, Hariciye Nazırı Bonnet ve Türkiye Büyükelçisi Suad Davaz tarafından imzalanmıştır.     

 

Ayni gün saat 17.30‘da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakan Dr. Refik Saydam’ın okuduğu antlaşmayı ayakta alkışlıyor ve Hatay’ı Türkiye’nin bağrına basıyordu.

 

 

KURTULAN HATAY              26 Temmuz 1939

 

Yirmi yılın hasreti silindi içimizden

Ancak bir hatıradır, şimdi kalan o izden

Öz yurdumun sevgisi gönüllerde yaşadı,

Batmayan güneş oldu, Hatay’da Türk’ün adı

Kaç kahraman can verdi kurtulsun Hatay diye,

Hep bekledik yıllarca doğacaktır ay diye,

Kâh korlaştı bağrımız, pınarlaştı gözümüz,

Ana Vatan sağ olsun hep bu idi sözümüz.

Ne mutlu bizlere ki; bu büyük günü gördük.

Ay yıldızla Türk’lüğü başımıza taç ördük.

Coşuyoruz sevinçten, ağlıyoruz öz candan,

Yaşa Varol… Sesleri yükseliyor dört yandan

Tarihlerle destanlar bize şeref veriyor,

Eğilmeyen hür başlar, ta göklere eriyor.

Üç yüz elli bin yürek bir kalp gibi atıyor,

Boşanan gözyaşları kalbe sevinç katıyor.

Sana minnet muzaffer, kahraman Türk, ordusu

Nasıl tebcil eder bak seni (Asi) denen su.

Seni her yer ve herkes, yer, gök, deniz, genç ihtiyar

Hiç durmadan alkışlar. Çünkü Hatay bahtiyar     

Sevinin Hatay’lılar, bayram edin, eğlenin,

Hatay, Türk’ün incisi, ak duvaklı bir gelin.

“Kırk asırlık Türk yurdu” bayramın kutlu olsun,

Toprağına taşına sevgi, şeref, şan. dolsun.

 

 

İstanbul 26.6.1939 Hikmet Turan Dağlıoğlu

Şanlı ordumuzun Hatay’a girdiği o tarihi gün Hatay tarihinin en büyük ve en mesud günü olarak ebediyen anılacaktır.

 

 

 

476 NUMARALI HUDUT TAŞI

 

1921 yılı nisanının son günleriydi. Ankara’daki eski telgrafhanenin gazi maniplecisi, bir düşman şarapneline hedef olmuş ayağını sürükleyerek kalktı ve deri çantasını yeni çıkarmış olan dağıtıcıya seslendi:

 

Koş, paşa hazretlerinin postasını çağır, Antep’ten telgraf var. Bekletmeden gönderelim. Siyah kalpaklı, yarı cepken, yarı poturlu postanın Büyük Millet  Meclisi Hükümeti Reisi Mustafa Kemal Paşa hazretlerine götürdüğü telgraf, güney Türkiye’nin kan kırmızı bir ilinden geliyordu. Antep eski silahlar ve bir avuç gönüllü ile modern Fransız  ordusunu durdurmuş, yaralı göğsüne tarihin elinden gazi madalyasını takıyordu.

     

Mustafa Kemal’e gelen telgrafın metni şöyleydi:

       

Büyük Millet Meclisi Hükümeti Reisi

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Ankara

 

Hatay, Milli Misak’a dahil midir?

        

Antep Mıntıka kumandanı Binbaşı Recep Efendi.

 

Pek kısa bir zaman sonra postacı elinde bir başka kâğıtla telgrafhaneye geldi ve maniple bir iki dakika içinde sustu.

 

Binbaşı Recep Efendi Antep Mıntıka Kumandanı

 

Evet

 

Mustafa Kemal

 

Bu küçük olayı 1936 yılında Büyük Atatürk Ankara’da verdiği Hatay, nutkunda nakletmiş ve Hatay’ın Türk’lüğü Hakkındaki kararın, Türkiye’nin Türk’lüğüne verilenle yaşıt olduğunu belirtmişti.

 

Bugün Türkiye’mizin ayni adı taşıyan bu güzel yurt köşesinin tarihi 6000 yıl öncesine kadar ulaşır. Hititlerden sonra Asur’a, İran’a, Makedonyalılara, Roma’ya geçen bu topraklar Bizans’a miras kalmış, islam dininin öncüleri bu topraklara Hazret-i Ömer zamanında bayraklarını dikmişler, sonra Bizans yeniden gelmiştir.

 

Türk atlılar Hatay’a 1071 de Malazgirt’de açılan kapıdan girmiş, 1084 ‘te Asi nehrinden Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın atlıları su içmişlerdir.

 

Avrupa’nın ekonomik krizini fakir halkın dini hislerini sömürerek atlatmak isteyen Katolik kilisesinin körüklediği Haçlı seferlerinin Hatay tarihinde geniş yeri vardır. Her subaşında, her dar geçitte Selçuklu atlılarının kılıç pırıltıları ile uyanan 1’nci Haçlı Seferi’nden arta kalanlar, 21 Ekim 1097 ‘de Yağıbasan Bey’in savunduğu Antakya’yı kuşattılar. Büyük farka rağmen, kale günlerce dayandı. Fakat Hatay sonunda 170 yıl Haç’ın gölgesinde kaldı. Güney’de Mısır Türk Memlükleri büyüyene güçlenene kadar, Antakya’ya haçlı Prensliği hakim oldu. 19 Mayıs 1268 günü Hatay’ın güneşe çıktığı günlerden birisidir. Bu tarihte Mısır Türk Memlûkleri, Haçlı Prensliği’ne son vererek bütün Antakya’yı ele geçirdiler.

 

Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Lübnan’da Osmanlı egemenliği 1516 yılında başlamış ve dört yüz yıl sürmüştür. Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Suriye’nin üç vilayet ve iki sancak şeklinde yönetildiği görülür. Kuzeyde Haleb, batıda Beyrut, doğuda Suriye vilayetleri ve Beyrut’tan ayrılan Lübnan ile güneyde Kudüs sancakları. Hatay bölgesi ise, Haleb vilayeti sınırları içinde yer almaktaydı.

 

Yıllar sonra büyük güneş bulutlandı, binlerce şehit kanıyla alınmış topraklar, kopmaya başladılar. Bunlara 1918 ‘de ilk defa İngilizler’in, sonra Fransızların işgal ettiği Hatay da eklendi.

 

Nitekim 30 Ekim 1918 de Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu demek olan Mondros Mütareke’sinden birkaç ay sonra önce İskenderun sonra Antakya işgal edildi. Fransa, İngiltere ve İtalya’dan oluşan yüksek konsey 25 Nisan 1920 ‘ de San Remo ‘da toplanarak Suriye ile Lübnan’ın tek bir manda yönetimi altında Fransa’ya bırakıldığını açıkladılar. Böylece Sancak’ta iki yıllık Fransız işgalini gene işgalin bir devamı olan ve 1937’ye kadar süren kısa dönemli bir manda idaresi izlemiştir.

 

Türkiye’nin, Fransa’nında içinde bulunduğu Avrupa güçleri karsısında verdiği uzun bağımsızlık savaşından sonra Ankara (Franklin Bouillon) antlaşmasıyla 20 Ekim 1921 de Fransa ile Türkiye büyük millet meclisi arasında imzalanan Ankara Muhadesi ile savaş son buldu. 1918 senesi son baharında Fransız Kuvvetleri tarafından işgal edilen Dörtyol, Payas 1922 yılı ilk günlerinde Türkiye’ye iade edildi.

 

Buna göre Türkiye’nin Güneydoğu Sınırı saptanmıştır. 476 numaralı hudut taşı kıyıda Payas deresi ağzının bir kilometre güneyinden başlıyor, Payas kasabası ile beraber kültür mahallesi ve kozlu dere  Kargıcak köyünü Türkiyeye bırakarak  Seydihan deresinden Amanos dağlarına tırmanıyordu. Karayılan Fransız işgal bölgesinde kalmış Vilayet payesine erişen Cebelberekete bağlanan Dörtyol ve Payas, bu vilayetin kaldırılmasıyla Adana Vilayeti hudutları içine alınmıştır.

Sonradan askeri temyiz azası olan Gaziantep Mıntıka kumandanı Binbaşı Recep Efendi’nin telgrafının üzerinden tam iki yıl geçmişti. Yıl 1923 Martın son günleri idi Gazi Mustafa Kemal, gazilik unvanını bileğinin hakkı ile alan güney illerini ziyaret ediyordu. Bu arada Adana’ya da uğradı. Paşayı karşılayanların en önünde siyahlar giymiş bir Türk kızı yürüyor ve göğsünde “HATAY” yazıyordu. Gazinin gözleri buğulandı. 1921 ‘deki telgrafının ruhunu daha açık söyledi: “40 asırlık Türk yurdu esir olamaz, zaten 1921’in Ekiminde Fransa ile yapılan ikili Ankara antlaşmasındaki şartlardan birisi İskenderun Sancağı ve Hatay’a iç bağımsızlık verilmesi idi.

 

İstiklaline kavuşmuş, Cumhuriyeti ilan etmiş, Lozan’la bunu cihana tasdik ettirmiş  olan Türkiye’nin tek derdi Hatay idi. Gazetelerin zaman  zaman ilk sayfalarında, röportaj ve haberlerinde halkın bu derdi, bu ayrılığı dile getiriliyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu hassasiyeti sonunda 1925 yılında Fransa, İskenderun sancağına iç bağımsızlık verdi. Türkçe, Arapça ve Fransızcayı resmi dil olarak ilan etti.

 

Bu tarihten sonra; gerek basın, gerekse toplantılar, kamuoyunu Hatay için hazırladılar. Halkın gönlünü halk kadar bilen büyük Atatürk, her toplantıda bu konuyu görüşüyordu. Nihayet Fransa ile Hatay hakkında görüşme zemini hazırlandı. 24 Ocak 1937’de Türkiye İle Fransa arsında Hatay’la ilgili bir ön antlaşma yapıldı. Buna göre İskenderun Sancağı iç işlerinde bağımsız kılınıyor, Türkiye ve Fransa, bu topraklarda eş değerde zabıta kuvveti bulundurmak hakkına sahip oluyorlardı. 29 Mayıs 1937 günü son maddesi hariç, tasdik edilen bu antlaşma, yurtta olduğu kadar Hatay’da da coşkun tezahürata vesile oldu. Bu güzel ilin Türk halkı, sokaklarda bayraklarla gösteriler yaptılar.

 

Hatay Hükümeti için seçim hazırlıkları başladı ve seçimi yönetecek komisyon 24 Mart 1938 de kuruldu. Türk ve Fransız heyetlerinin 1937 antlaşmasını gözden geçirmelerinden sonra 3 Temmuz 1938’de Hatay’da her iki devletin eş değerde zabıta kuvveti bulundurması ile ilgili ek tasarı da tasdik edildi. Atatürk çok hastaydı. Buna rağmen Hataylılar’ın bağlılık telgraflarına beyanat ve mesajlarla cevap vererek, Milli Misak hudutları dahilinde olan bu Türk ilinin er geç Ay-Yıldız’a kavuşacağını müjdeledi.

 


 

Hatay’a girecek olan zabıta kuvetlerinin başına o zaman albay rütbesini taşıyan Şükrü Kanatlı getirilmişti. Birlikler her bakımdan mükemmeldi. Her sabah gazeteler adeta kapışılıyordu. Nihayet Türk ordusunun öncü birlikleri 5 Temmuz 1938 günü Hatay’a girdiler. Yollar binlerce kurban ile doluydu. Ağlayarak süvarilerimizin özengilerine kapanan bağrı yanık Türk anneleri, askere çiçekler serpen genç kızlar; her girdiği yerde Mehmetciği büyük bir hasretle bağırlarına basıyorlardı. Türk birliği antlaşmadaki şartlara uygun olarak Hatay’da yerini aldı.

 

 

Hatay’da bulunan cemaat mümessilleri, kahraman Türk askerlerinin Hatay’a girmesi münasebetiyle, büyük Şef ‘e aşağıdaki telgrafı çekmişlerdir

 

ATATÜRK

Reis-i Cumhur İstanbul

 

Bugün Hatay’a giren kahraman Türk askerlerinin teşrifi kudumundan mesruru ve mutlu olan biz İskenderun cemaatinin mümessilleri büyük halaskalarını tazim ile selamlar, hissiyatı halisanemizin kabulünü rica ederiz.

 

 

Türk Askerini karşılama Komitesi                             Reisi Rasim Kunal

Alevi Cemaati Adına                                                Ahmet Abdülhamit Tümkaya         

Musevi Hahambaşı                                                    Davut Suade

Ermeni Ortodoks Cemaati Ruhani Reisi                   Papaz Kirkor Dersehakyan

Rum Ortodoks Cemaati Ruhani Reisi                       Lüvandiyos Mahfuz

Maroni Cemaati Ruhani Reisi                                   Hanna  Seade

Rum Katolik Cemaati Ruhani Reisi                          Fladyonos   Kehale

Gildani Cemaati  Ruhani Reisi                                  Mihail Geti

Suryani Katolik Cemaati Ruhani Reisi                     Josep Makzume         

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder