CEMAL PAŞA’NIN
ŞİDDETİ
Ayaklanmanın patlak
vermesinden hemen önce ve sonra Cemal Paşa’nın gösterdiği şiddet, Suriyelilerin
hükümete başkaldıran şerife sempati ile bakmalarına neden olmuştu
Şam’da Cemal
Paşanın kamu işlerine, kent gelişimine ve tarihi değerlerin korunmasına
ayırdığı harcamalar, kentte hüküm süren kıtlık ile savaş için kullanılabilecek malzeme,
para ve uzmanlığın çarçur edilmesiyle çelişkili bir tablo yaratıyordu.
Cemal Paşa özellikle
Suriye’de maiyetini dalkavuklarla doldurmuş kendisine methiyeler düzdürmüştü. Alman
büyükelçisinin Berlin’e bildirdiğine göre, eğer Osmanlı imparatorluğu “büyük
güç” olarak kalacaksa, Arap topraklarının elde tutulması son derce önemliydi,
ancak Suriye’de böyle bir politikayı Cemal Paşa’nın yürütebileceği kuşkuluydu.
Cemal’in Suriye valiliğini bırakacağına ilişkin söylentiler dolaşmaya başlamıştı.
Aralıkta istifasını verip nazırlığa geri döndü.
1916 sonbaharında Hüseyin’in kendini
Hicaz kralı ilan etmesinin ardından, Suriye’deki askeri mahkeme, Hüseyin ile
bir ortaklık içinde olduklarından kuşkulanan Suriyeli liderleri yargı önüne çıkardı.
Hüseyin’in oğulları Nesib ve Fevzi el-bekri kardeşler Şamda kaldığı sürede Şerf
Faysal’ı ağırlamış ve ayaklanmanın
çıktığı sırada kenti terk etmişlerdi.
Tevfik Halabi
(Şam gazetesi er-Rey’in editörü) Faris Huri (Hıristiyan Şam mebusu, avukat ve
İngiliz konsolosluğu’nun eski tercümanı), ve daha önce emekliye sevk edilmiş
olan iki Arap Mirliva Şükrü Paşa, el-Eyyubi ve Abdülhamit Paşa (el-Kaltakcı) ve
Emevi Camii’nin imamı Şeyh Abdülkadir Kivan da yargılananlar arasındaydı. Kivan
ve Şükrü Paşa el-Eyyubi ölüm cezasına çarptırıldılar. Ayni hüküm, Faysal,
Abdullah ve bekri kardeşler dahil diğer pek çok sanığın gıyaplarında
verilmişti.
ENVER PAŞA’NIN
EMEKLİYE AYIRDIĞI 300 ARAP SUBAY
Arapçılığın
Osmanlı ordusundaki subaylar arasında faal olması, Enver Paşa’nın 1914
kabinsinde hem müşirliğe hem de harbiye nazırlığına yükseltilmesinin ardından
girişiği tasfiyeyle ilişkili olabilir. Enver Paşa işe başlar başlamaz 300 subayı
emekliye ayırmıştı.
Arap subaylar, İttihat ve Terakki’nin daha önce Arap siyasi
liderlerine verdiği siyasi tavizlerden ne de Enver’in subayları yeniden
örgütlemesinden yaralanabildiler.
Şam’da doksan
subay emekliye sevk edilmişti. Çoğunun makamları ortadan kaldırılmış, birkaç
Arap subayın yerine de Türkler getirilmişti
SURİYE’DE
İMPARATORLUĞUN SONU
Şam’ın ve
Suriye’nin geri kalan bölümlerinin İngiliz-Arap kuvvetleri tarafından
Ekim1918’de işgal edilmesi ve ayın sonunda Osmanlı’nın Mondros ateşkes
anlaşmasıyla teslim olmasıyla birlikte, İstanbul hükümetinin Arap
vilayetlerindeki hâkimiyetini kaybettiği açığa çıktı. Arap bölgelerinin
geleceği ise çok daha muğlâk tı. Osmanlı orduları geri çekilince eski
müttefikler arasında, çeşitli Arap hizipleri arasında, üstelik Araplar,
İngiltere ve Fransa arasında anlaşmazlıklar olduğu ortaya çıktı.
TÜRKLERE KARŞI
HUSUMETİMİZİ İLAN ETMEZDİK
1919 Sonbaharında,
bölgedeki çeşitli düzensiz alayların birleşmesi sonucu kuzey Suriye’de
Fransızlara karşı ortak bir Arap –Türk direnişinin hazırlıkları başladı.
Fransızların bölge yerleşmesine olanak tanımak için İngiliz kuvvetlerinin geri
çekilmesine karşı duyulan öfke, hem Şam hem de Halep’te Anadolu’daki direnişle
ittifak yapma eğilimini artırmıştı.
Beyrut’taki
Amerikan Konsolosu, Arapların, İngilizler ve Amerikalılar tarafından
aldatıldıklarını düşünerek, Fransız nüfusunu kabul etmeyecekleri ve sonuçta
Mustafa Kemal’in desteğini tercih edebileceklerini, bunun da ciddi bir Pan-İslamcı
hareketi başlatabileceği” konusunda İngiliz yetkililerinin endişeli olduklarını
bildirmişti.
Anadolu’daki
direnişle işbirliği, Fransız işgal korkusuyla Şam ve Halep’e giderek daha fazla
taraftar bulurken, Suriye Topraklarının parçalanıp Siyonistlere bir ”ulusal
yurt” bağışlanacağının fark edilmesi, ayni türden tepkiyi Filistin’de de doğurmuştu.
Filistin meclisleri yüksek komitesi,
Kudüs’teki Amerikan temsilcisine şunları yazmıştı:
“Zayıf Arap milletinin
parçalanması için çalışan en büyük düşman sanılan Türkiye, bizi bu yavaş ölüme
mahkum edecek kadar zalimleşmemişti. O halde Yakındoğu’daki zaferlerine
Arapların yapmış olduğu katkıyı kabul eden dostumuz Müttefikler, nasıl olurda
böyle bir cezaya mahkûm edilmemize göz yumarlar?
Eğer Türkiye’ye karşı baş kaldırdıysak,
bu sadece haklarımızı öne sürmek içindi ve ittifakımızın ülkemizi böleceğini ve
ardından da sömürgeleştirileceğini önceden görebilseydik, Türklere karşı
husumetimizi ilan etmezdik.”
Eserden derleyen: Araştırmacı
Fahrettin Saraç
Jön Türkler Ve Araplar 1908–1918
Hasan Kayalı Tarih Vakfı Yurt Yayınları 1998 çeviri: Türkan Yöney
1997 de Arabs And Young Türks Ottomanism, Arabisim, and İslamisim in
the Otoman Empire, 1908-1918 ismiyle basıldı-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder